Eğitim İş İzmir 2 Nolu Şube

AYDINLIK BİR GELECEK, KADINLARIN ELİNDE GELECEK!

Sendika Haberleri

AYDINLIK BİR GELECEK, KADINLARIN ELİNDE GELECEK!

07/03/2022

AYDINLIK BİR GELECEK, KADINLARIN ELİNDE GELECEK!

8 Mart New York’lu 40 bin dokuma işçisi kadının 1857’de 18 saate varan çalışma süresine ve ağır çalışma koşullarına başkaldırı günüdür.

8 Mart 1857’de tekstil işçisi kadınların “Eşit İşe Eşit Ücret” için yükselttikleri direniş bayrağının kanla bastırılmasının yıldönümüdür.

8 Mart, 129 dokuma işçisi kadının yanarak öldüğü gündür.

8 Mart’ın bu mücadele geleneği özgürlük ve eşitlik talepleri ile sokağa çıkan emekçi kadınlar, tarafından sürdürülmüştür. 1910 Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda Alman İşçi Hareketi’nin kadın önderi Clara Zetkin’in önerisiyle, 8 Mart emekçi kadınların yiğit mücadeleleri anısına Dünya Emekçi Kadınlar Günü ilan edilmiştir.

O günden beri tüm dünyada, 8 Mart Emekçi Kadınların sömürüye, baskıya ve eşitsizliğe karşı öfkelerini haykırdığı mücadele günü olarak anılmaktadır.

Ancak aradan geçen 165 yıla rağmen Türkiye’de 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü bir kez daha ayrımcılık ve şiddete karşı eşitlik mücadelesindeki kadınların seslerini duyurma çabalarının gölgesinde kalmaktadır. İktidara geldiği günden bu yana Türkiye’deki demokrasi ortamını giderek daraltan AKP, kuşkusuz en büyük darbelerden birini kadın hakları konusunda vurmuştur.

Kadına nasıl giyineceğini, nasıl güleceğini, ne kadar doğuracağını dayatan, dayatabileceğini düşünen zihniyetin yönettiği 2022 Türkiye’sinde karşımıza çıkan acı tablo şudur:

– Kadın cinayetleri giderek artmış, katillerin sadece takım elbise giydiği için ceza indirimleri alması, bu artışta hatırı sayılır bir rol oynamıştır. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında 66 kadın cinayetlere kurban gitmişken, ardan geçen 20 yılda katledilen kadın sayısı 8 bine dayanmıştır.

– Kadına şiddet oranlarında, insanlığın utançtan boynunu bükeceği kadar büyük bir artış yaşanmıştır. Tehdit aldığını, canından endişe duyduğunu devletin kolluk kuvvetlerine bildiren kadınların bile katledilmesi, umursamazlığın acı göstergeleri olmuştur. Türkiye, kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri konusunda OECD ülkeleri arasında ilk sırada gelmektedir. OECD ülkeleri ortalaması yüzde 21,6 iken, Türkiye’de bu oranın yüzde 38’dir.

– Kadınların uğradığı tacizler ve cinsel saldırılar da maalesef artık kanıksanır hale gelmiştir. Tecavüzlere bile “orada ne işi vardı?” diye yorum yapan karanlık bir güruh türemiştir. 2022 Türkiye’sinde kadınlar, maruz kaldıkları cinsel saldırıları duyurup, yargıya taşıyacakken bile hedef olmaktan korkar hale gelmiştir.

-Kadınları korumak bir yana, onları kendi iktidarı için tehdit olarak gören siyasi iktidar, kadınların her türlü şiddet ve ayrımcılıktan korunması, kadınlarla erkekler arasında eşitliğin yaygınlaştırılmasını hedefleyen İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmiştir. Şiddete uğrayan kadınlar için başvuru ve sığınma evlerinin sayısının artırılması, ücretsiz danışmanlık, psikolojik ve tıbbi destek ve yasal yardımın yapılması, cinsiyet ayrımcı politikalar, yasalar ve uygulamaların kaldırılması gerekirken İstanbul Sözleşmesi’nden çekilen iktidar, kadınların daha fazla şiddete maruz kalmasına ve katledilmesine ön ayak olmuştur.

– “Kadının yeri evidir” diyen, onun dünyaya gelme amacının sadece çocuk doğurup yemek pişirmek olduğunu sanan çağdışı zihniyet, kadınların adeta hapsedildikleri evlerdeki emeklerini de değersizleştirmeye çalışmaktadır.

-Kadınlar sadece aile içinde değil iş yerinde de sömürüye, adaletsizliğe ve ölümlere kurban gitmektedir.

Sadece 2021 yılında adına kader dedikleri, fıtrat dedikleri sömürü düzeninde en az 165 kadın emekçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetmiştir.

Ekonomik kriz en çok kadınları etkilemiş, Kadın istihdamı yüzde 13,8 civarında azalmıştır. Son 1 yılda kadın işsizliği 164 bin artarken, 10 milyondan fazla kadın ev işleri nedeniyle kendi ekonomik bağımsızlıklarından dışlanmış, pandemi sürecinde de çalışan kadınların sömürüsü hem ev işlerinde hem iş hayatında olmak üzere iki kat artmıştır.

Kadınlar iş hayatında da sürekli ayrımcılığa maruz kalmış, aynı işi yapmalarına rağmen kadınlar erkeklerden yüzde 31,4 daha az gelir elde etmiştir.

Ücretlerde toplumsal cinsiyet eşitsizliği artarken, 2006 yılında yüzde 12 olan eşitsizlik 2021’de yüzde 21’e yükselmiştir.

Kısacası AKP iktidarında kadınlar çalışma hayatında daha fazla sömürülmüş, daha fazla baskıya maruz kalmıştır.

Böylesi bir çağdışılık ancak eğitim ve devletin doğru politikalar üretmesiyle son bulacakken, hem eğitim hem de devlet politikaları bu hapsedilmeyi, bu görünmezliği körükleyecek şekilde dizayn edilmiştir.

–  Kadın-Erkek ayrımcılığının en kesin çözümü olan eğitim de ne yazık ki AKP iktidarında bu problemin kanıksatılma laboratuvarı yapılmıştır. Kız çocuklarının okuma oranı hala istenen seviyeye gelmemiştir. Bugün kız çocukları 4+4+4 eğitim sistemiyle birlikte örgün eğitim dışına itilmiş ve çocuk gelin, çocuk işçi sayısında artış yaşanmıştır. TÜİK’in verilerine göre 15-19 yaşları arasında bulunan her dört kız çocuğundan biri ne okulda ne de işte bulunmaktadır. Ancak bu rakamlar buz dağının görünen kısmıdır.

Okula gitmesi gereken yaşta kız çocuklarının hala gelin yapıldığı ülkemizde, ders kitaplarına dahi kadının toplumdaki rolünün evden ibaret olduğuna ilişkin çağdışı safsatalar girmiştir.

Eğitim-İş olarak vurguluyoruz: Kadın-erkek eşitliği, sadece kadınların sorunu değil, uygarlaşmada bir eşiktir. Kız çocuklarının okumalarına ayrıca önem veren, onları sosyal hayata katan, onlara dünya ülkelerinin birçoğundan önce seçme ve seçilme hakkı vererek eşit bireyler olduğunu ilan eden Mustafa Kemal Atatürk ve yol arkadaşlarının kurduğu Cumhuriyete yakışmayan tabloyu değiştirmek, Cumhuriyet devrimlerini rotası kabul eden her yurttaşın görevidir.

Bu nedenle acilen:

-İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanun etkin bir biçimde uygulanmalı,

-Kamu kurumları ve yerel yönetimler tarafından kreş, gündüz bakım evi, hasta ve yaşlı bakım evleri gibi merkezler açılarak tüm kadın ve erkeklerin ücretsiz yararlanabileceği bir hak olarak tanımlanmalı,

-Kamu-özel ayrımı olmaksızın, zorunlu hizmet ve üretim alanında çalışan ebeveynlere dönüşümlü ve eşit olarak ücretli izin verilmeli,

-Kadınlar için tam zamanlı ve güvenceli istihdam olanakları yaratılmalı,

-Kız çocuklarının okullaşma oranını artıracak önlemler alınmalı,

Biz inanıyoruz ki gerçek bir demokrasi, kadın erkek eşitliği sağlanmadan gerçekleşemez. Kadınların hayatın her alanında ve erkeklerle eşit haklara sahip olduğu, her türlü şiddetin ortadan kalktığı, kadın cinayetlerinin son bulduğu, çocuk yaşta evliliklerin ve çocuk istismarının olmadığı bir dünya için mücadeleyi sürdüreceğiz!

Yeryüzüne barışı, çağdaşlığı, inceliği ve sayısız güzelliği kadınların getireceğine inanıyoruz, yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü!

KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER

GERİCİ ÇEDES UYGULAMASINA KARŞI YAPTIĞIMIZ BASIN AÇIKLAMASI

BASIN AÇIKLAMASI TAM METNİ

OKULLARDA DERSİ ÖĞRETMENLER VERİR! LAİK VE BİLİMSEL EĞİTİME AYKIRI ÇEDES PROJESİNE GEÇİT VERMEYECEĞİZ!
İzmir Bornova’da Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından Çevreme Duyarlıyım ve Değerlerime Sahip Çıkıyorum (ÇEDES) Projesi kapsamında, 99 okulda imam, hatip, vaiz, müezzin ve Kur’an kursu öğreticisi görevlendirilmesi, eğitimdeki gericileşme ve siyasal kadrolaşma politikalarının geldiği tehlikeli noktayı açıkça ortaya koymaktadır.
Bu durum, eğitimin laiklik ve bilimsel esaslarına açık bir saldırıdır, ÇEDES’in aslında siyasi iktidarın nesil yetiştirme projesi olduğunun kanıtıdır. Eğitim, çocuklarımızın aklını ve vicdanını özgürleştiren bir süreç olması gerekirken, siyasal iktidar bunu kendi ideolojik dayatmalarının aracı haline getirmektedir. ÇEDES Projesi ile din görevlileri, pedagojik formasyona sahip öğretmenlerin yerine geçirilmekte, devlet okulları adeta medreseye dönüştürülmektedir.
Geçtiğimiz yıl uygulanan ancak tepkiler üzerine geri çekilen bu proje, iktidarın eğitim sistemini tarikatların ve cemaatlerin kontrolüne bırakma konusundaki ısrarını gözler önüne sermektedir. Milli Eğitim Bakanlığı’nın, özel eğitim öğrencilerinin destek eğitim odaları için aylarca beklettiği, temizlik görevlilerinin maaşlarını ödeyemediği bir dönemde, ÇEDES için seferberlik ilan etmesi, önceliklerinin ne olduğunu net bir şekilde ortaya koymaktadır. Okula imam var, ama yemek yok! Okula imam var, ama temizlik malzemesi yok! 
Laik eğitim sistemi, din eğitiminin bireyin ve ailesinin tercihi olması gerektiği anlayışına dayanır. Ancak ÇEDES, din ve değerler eğitimini zorla okul müfredatına dahil etmeye çalışarak Anayasa’ya aykırı bir uygulamaya dönüşmektedir. 
İmamın, vaizin okullarda işi yoktur. Siyasal İslam, okulları din üzerinden örgütlenme yeri olarak görmektedir. ÇEDES’in ne çevreyle ne de değerlerle ilgisi vardır; bu proje, Milli Eğitim’i yok edip, yerine Diyanet’e bağlı göstermelik bir kurum bırakma politikalarının bir parçasıdır.
Yapılan açıkça bir pedagojik cinayettir. Bu, ülkeye ve çocuklarımıza yapılabilecek en büyük kötülüktür. Çocuklarımızın geleceğini bu dayatmalara teslim etmeyin. Koltuklarınızdan güç almayı bırakın, arkanızdaki Başöğretmen’in fotoğrafına bakın ve bu protokolü reddedin!
ÇEDES garabetinin;
•⁠  ⁠Eğitimin Atatürk ilke ve devrimlerine uygun olarak verilmesi gerektiğini belirten Anayasa’nın 42.maddesi ile kamu hizmetlerinin ancak ilgili kamu görevlileriyle verilebileceğini vurgulayan 128.maddesiyle çeliştiği için hukuksuz,
•⁠  Siyasal İslamcı ideolojiyle donanmış şahıslarla çocuklarımızı yan yana getirdiği için tehlikeli, olduğunu bir kez daha vurguluyoruz. 
İhtiyacımız olan iktadırın ideolojik bir amaç olarak kullandığı din eğitimi, değerler eğitimi değil, tüm çocuklarımızın bilimsel ve nitelikli eğitime erişimidir. 
Eğitimin niteliğini artırmak ve öğrencilerimize daha iyi bir gelecek sunmak için, acilen daha fazla rehber öğretmen ataması yapılmalıdır. Okullarda rehberlik çalışmalarının daha etkin ve sağlıklı yürütülmesini sağlayabilecek çok sayıda PDR öğretmenimiz de atama bekliyor. Atanmayan öğretmen sorunun kaynağı siyasi iktidar şimdi de herkes öğretmenin görevini yapabilir anlayışıyla öğretmenlik mesleğine hakaret etmeye devam ediyor. 
Okullar, öğretmenlerin çalışma alanıdır. Eğitim, öğretmenlerin işidir. Okulda dersleri öğretmenler verir. Herkes yerini ve haddini bilsin! Bizler tüm çocukların laik, bilimsel, çağdaş eğitim hakkına ve mesleğimizin onuruna sahip çıkacağız, her koşulda sahip çıkmaya devam edeceğiz!
Eğitim-İş olarak halihazırda yargıya taşıdığımız ÇEDES Projesi’ni reddediyor ve bu hukuksuzluğa karşı mücadele edeceğimizi bir kez daha vurguluyoruz. Bu proje derhal iptal edilmelidir. Görevlendirmeler geri çekilmeli, laik ve bilimsel eğitimi yok eden her türlü uygulamaya son verilmelidir.
Okulların; cemaatlerin, tarikatların ya da herhangi bir siyasi yapının propaganda alanı haline getirilmesine asla izin vermeyeceğiz. Eğitim, hiçbir siyasi ideolojinin oyuncağı değildir ve olmayacaktır! Çocuklarımızın çağdaş, bilimsel, eşit bir eğitim alması için mücadelemizden asla taviz vermeyeceğiz.
Velilerimizi, eğitim emekçilerimizi ve yurttaşlarımızı bu gerici projeye karşı mücadeleye destek olmaya çağırıyoruz. Çocuklarımızın geleceği, laik ve bilimsel eğitimle güvence altına alınmalıdır.



 

DEVAMI

ÖMK’Yİ KABUL ETMİYORUZ!

ÖĞRETMENLERİ AYRIŞTIRAN ÖMK’Yİ KABUL ETMİYORUZ! HAKLARIMIZ İÇİN MÜCADELEMİZ SÜRECEK

Gündeme geldiği ilk günden itibaren sendikamızın, öğretmenlerin, eğitim emekçilerinin karşı çıktığı, itiraz ettiği Öğretmenlik Mesleği Kanun Teklifi, TBMM Genel Kurulu'nda dün gece kendilerine saraydan verilen görev önlerine konulan kanunlara el kaldırmaktan ibaret olan iktidar partisi milletvekillerinin parmak çoğunluğu ile kabul edildi.
Eğitim-İş olarak 
-Öğretmenlerin ve öğretmen örgütlerinin fikirleri alınmadan, üstünde mutabakata varılmadan hazırlanan bu kanuna ilk günden itibaren itiraz ettik; Meclis komisyonunda itiraz ettik, okullarda, alanlarda, öğretmenler odası nöbetimizle, eylemlerimizle mücadele ettik, bundan sonra da mücadele etmeye devam edeceğiz. 
Mücadelemizde, 
•⁠  ⁠Bu kanun, öğretmenlik mesleğini mesleksizleştirmedir, soran sorgulayan itiraz eden öğretmenleri disiplin hükümleri ile tehdit etmektir, otoritenin  memurunu yaratma projesidir, Atatürksüzleştirme, Cumhuriyetsizleştirme anlayışının ürünüdür dedik, Atatürk ilke ve devrimlerinin olmadığı bir kanunu tanımayacağız dedik. Mücadelemizin sonunda, 
Öğretmenlik Meslek Kanunu'na 'Türk Milli Eğitiminin genel amacı, Atatürk ilke ve inkılaplarına ve Atatürk milliyetçiliğine bağlı nesiller yetiştirilmesidir' ifadesi yeniden eklendi.
•⁠  ⁠Bu kanunun 34. maddesi maarifin öğretmeni olmayı kabul etmeyen mevcut öğretmenleri “iki müfettiş raporu ile öğretmenlik yapamazsın, önce akademiye ve akademide yapılacak değerlendirmeye göre memuriyete almak” istemektedir. Dedik.
Öğretmenleri tehdit eden 34. Maddeyi mücadelemizle geri çektirdik. Bu madde sendikamızın en çok üzerinde durduğu ve iptalini talep ettiği maddelerden idi. Eğitim-İş sessiz kalsaydı bu madde de sessiz sedasız geçecekti.
Bir önceki kanunda adeta öğretmenlerle dalga geçer gibi öğretmenlerin kariyer basamakları sınavına girmelerini zorunlu koşan düzenlemeyi mücadelemizle kaldırdık. 
Yine de bu haliyle kabul edilmiş olan Öğretmenlik Meslek Kanununu da kabul etmemizin mümkün olmadığını bir kez daha ifade ediyoruz. 
Bu kanun, hep söylediğimiz gibi, Öğretmenleri ayrıştırmaktadır, iş yeri barışını, öğretmenler arası dayanışmayı yok etmektedir. Kariyer basamakları ve ayrıştırma değil, tüm öğretmenlere insanca çalışma koşulları ve yoksulluk sınırı üstünde ücret talep ediyoruz. 
-Bu kanun diplomalarımızı ve üniversite eğitimimizi yok saymaktadır. Akademi iktidarın kendi istediği kişileri atama, maarifin öğretmenlerini yetiştirme mekanizmasına dönüşecektir. Uygulanması eğitim fakültelerine, öğretmenlik mesleğine ve atama bekleyen öğretmenlere hakaret olan akademileri kesinlikle kabul etmiyoruz. 
•⁠  ⁠Bu kanun öğretmenlerin haklarına ve taleplerine yer vermemektedir. Adeta öğretmen disiplin yönetmeliği gibi hazırlanmıştır. Kanun’da düzenlenen “öğrencilere olumsuz örnek teşkil etmek” gibi keyfi disiplin cezalarının öğretmenler üzerinde “demoklesin kılıcı” gibi sallandırılmak istenecektir. Bu tavırla mücadeleden vazgeçmeyeceğiz. 
-Okul müdürlerinin öğretmenlere keyfi idari görev dayatmasının önünü açan Kanun uygulamasına karşı geçit vermeyecek, hiçbir üyemizi yalnız bırakmayacağız. 
•⁠  ⁠Öğretmenlerin ve sendikalarının görüşlerini alınarak hazırlanan, öğretmenlerin haklarını ve taleplerini içeren, liyakatı esas alan bir öğretmenlik meslek kanunu için mücadele etmeye, öğretmenlerin, eğitim emekçilerinin hakkını korumaya ve her ortamda onların sesi olmaya devam edeceğiz. 
-Kanun’un iptali için Anayasa Mahkemesi sürecini yakından takip edecek, bu sürecin hazırlanmasında etkin şekilde yer alacak ve daha önceki Meslek Kanunu davasında olduğu gibi Anayasa Mahkemesinde görülen davada Mahkeme huzurunda da bu irademizi bir kez daha haykıracağız.
-Hukuki mücadelenin yanı sıra alandaki örgütlü gücümüzle keyfi Kanun uygulamalarına karşı eylemsel direncimizi diri tutacağız. 
•⁠  ⁠Süreçte birlikte dayanışma gösterdiğimiz diğer sendika ve demokratik kitle örgütleriyle olan ortak mücadele hattını sürdürme irademizi ortaya koyacağız. 
Biz Eğitim-İş olarak öğrencilerimizi “Atatürk inkılap ve ilkelerine ve Anayasa’da ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı, Türk milletinin millî, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, insan haklarına ve Anayasa’nın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış hâline getirmiş erdemli insanlar olarak”  yetiştirmeye, Cumhuriyet dersi vermeye devam edeceğiz.

 

DEVAMI

Başkanımız

Etkinlik Takvimi

Foto Galeri

  • Şube etkinlik resimleri

Videolar

  • Ulusumuzun gönlünde ölümsüzleşen büyük önderimizi sonsuz bir özlem ve saygıyla anıyoruz.
  • Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün nitelemesiyle en büyük bayramımızdır !. Aydınlanmanın ve çağdaşlaşmanın simgesi Cumhuriyetimiz 100 yaşında! Kutlu olsun!
  • Eğitim-İş 18. Kuruluş Yılı Sinevizyonu
  • ÖMK Mücadelemiz